ElectronRun

Yapay Enerji Adaları Dünya'nın Enerjisini Sağlayabilir mi?

Daha önce sizlerle , okyanus dalgalarından elektrik üretimini paylaşmıştım ama şimdi OTEC olarak adlandırılan Ocean Thermal Energy Conversion tekniği ile okyanus sularındaki sıcaklık değişimi , yeni enerji kaynaklarından birisi olacak.. Nasıl mı? İnşa edilecek olan yapay adalarla tropik bölgelerdeki rüzgar , dalga ve solar enerji potansiyeli toplanacak ve büyük kapasitede enerji üretimi sağlanacak , aynı 19.yy'da bir Fransız fizikçi tarafından ortaya atılan "Denizleri dev bir solar enerji üreticisi haline getirmek" projesi gibi...

Hepimizin bildiği gibi tropikal bölgelerdeki okyanuslarda , yüzeydeki su sıcaklığı ile kilometrelerce derinlerdeki su sıcaklığı arasında inanılmaz farklılık vardır. Yüzeyde 29 derecelerde olan su sıcaklığı , derinlere inildikçe 5 derecelere inmektedir. İşte OTEC tekniği bu sıcaklık farklılığını kullanarak ; yüzeydeki ısınmış suyun sıvı amonyağı ısıtması ve onu buharlaştırması ile aynen termik santrallerdeki teknik ile sıkıştırılmış amonyak buharının bir türbini çevirmesi ile enerji üretmektedir. Daha sonra bu türbinden geçen buhar amonyak , okyanus derinlerine gönderilerek , soğuk su yardımıyla soğutularak tekrar sıvı hale dönüştürülmektedir. Fakat üreticilerin asıl başarısı ise altıgen olarak planladıkları ; bir enterkonnekte sistem ile birbirine bağlı olacak , üzerinde rüzgar türbinleri , dalga enerjisi türbinleri ve solar paneller bulunan aynı zamanda da su sıcaklığı farkları ile elektrik üretecekleri kompleks yapıdaki enerji adaları projesi...
Eğer bu proje hayata geçerse , inşa edilecek olan her ada 250 MW enerji üretebilecek ve planlanan sayı olan 50.000 ada dünyanın gelecekteki bütün enerji sorununu çözecek görünüyor. Üreticileri asıl heyecenlandıran ise OTEC projesinin bir sonucu olan , denizledeki suyun tuzdan arındırılması ve günlük bir kişi için ortalama 2 ton fresh su üretilebilecek olması...Küresel ısınmadan ve sonuçlarından çokça etkilenmeye başladığımız bu günlerde bu tip gelişmeler biraz da olsa içimize su serpmekte....
Kaynak : ElectronRun

"UltraBattery" ile yollar daha uzun !

Artık petrole olan ihtiyacı yavaş yavaş azaltmayı planlayan üreticiler , şuanda çok gündemde ve popüler olan elektrik ya da hibrid arabaları daha da geliştirme çabasındalar. Birçok yönden avantajlar sağlayan hibrid arabaların herkesin bildiği bir sıkıntısı var, o da pillerinin uzun ömürlü olamayışı... Fakat Avustralya'da bulunan CSIRO firması tarafından geliştirilen UltraBattery, bu sıkıntıya çözüm üretmiş gözüküyor. Süper kapasitör ile kombine edilen kurşun-asid pil sayesinde yüksek güçte deşarj ve şarjın uzun ömürlü olması sağlanmış ve bu sayede şarj etmeden ya da pil değişimi yapmadan 100.000 mil (160.934,4 km) gidilebiliyor.
Tabiki diğer hibrid arabalarda da olduğu gibi UltraBattery'de , frenleme sırasında boşa harcanan enerjiyi absorbe edebilecek kapasitede. CSIRO firması geliştirdikleri UltraBattery'nin piyasada yerini bulması açısından çok umutlu olduklarını belirtirken , bu uygulamanın sadece hibrid arabalarla sınırlı kalmayacağını ; solar ve rüzgar yoluyla elektrik üretiminin depolanması ve kullanımında da bir çığır açacağını düşünüyorlar...

Nokia'nın Geridönüşümlü Telefonu : 'Remade'

Hep ilklere imza atan Nokia , yeni geliştirdiği 'Remade' modeli ile de ilk defa dünyada geridönüşüm maddelerini kullanarak telefon imal etti. Geçen hafta Barcelona'daki Mobile World Congress konferansında bir prototipi katılımcılarla paylaşılan 'Remade' , Nokia'nın gelecekteki geridönüşümlü telefon üretimine ne kadar sıcak baktışının göstergesi idi.
'Remade' in yapımında kullanılan bütün maddeler , geridönüşümle yenilenen eski araba tekerlekleri , plastik şişeler , alüminyum konserve kutuları ...vs.. Remade'in parlak görüntüsünün altında gizlenen gerçek ise hiçbirşeyin yeni olmaması. Ayrıca üretiminde kullanılan teknik ile de çok Green olan Remade , arkadan aydınlatmalı ekranı ile pil tasarrufu sağlayarak pilin ömrünün uzun olmasına da yardımcı oluyor.

İrlanda'da akkor ampul kullanımı artık yasak !

Son günlerde duyduğumuz en övgüye değer ve cesur karar haberi İrlanda'dan geldi , öyle ki; 2009 yılı itibari ile akkor ampul satışı İrlanda'da yasak olacak. Bu da İrlanda'yı alışılagelmiş aydınlatma yöntemlerine itiraz eden ilk avrupa ülkesi yapıyor.
Bu uygulama ile İrlanda'da akkor ampullerin kullanımını durdurmayı planlıyan yetkililer , bu yolla yılda 700.000 ton karbondioksit yayılımının da önüne geçeceklerini ve 185 milyon euro luk enerji tasarrufu sağlayacaklarını savunuyorlar. Uygulama Ocak ayı 2009 da yürürlüğe girecek ama o zamana kadar akkor lamba satışlarında azalma olması ve evlerde Compact Fluorescent Light (CFL) lambaların kullanılmaya başlanması bekleniyor. Tabiki Fluorecent lambaların baş ağrısı ve migren oluşumuna sebep olduğu da kanıtlanmış bir gerçek. Bu durumda hem green (ekolojik) hem de baş ağrısı yapmayan ampuller yolda demek oluyor...

Döner kapılar ve Elektrik Üretimi

New York'da Fluxxlab isimli bir firma tarafından projelendirilen bir sistem , şimdiye kadar neden hiçkimse bunu düşünemedi sorusunu akıllara getiriyor. Bu buluş ile devrim yaratacaklarına inan araştırmacılar , geliştirdikleri bir döner kapı sistemi ile insanların bu kapıdan geçerken kullandıkları enerjiyi elektrik enerjisine dönüştürmeyi planlıyorlar. Eğer gerçekten döner kapıların yapısını düşünürseniz , birçok hidroelektrik santralda ya da rüzgar jeneratörlerinde bulunan döner türbinlere çok benzer yapıda olacaklarını görürsünüz. Tabiki hemen akıllara sürekli bu kapıyı döndürecek potansiyeli nereden bulacağız sorusu geliyor. Çünkü bildiğimiz gibi jeneratörlerle enerji üretebilmek için sabit frekansı bize verecek sabit dönüş hızına sahip türbinlere ihtiyacımız var...
Bu sistem mevcut bulunan herhangibir döner kapıya uygulanabildiği gibi asıl tamamen bu özelliklerle tasarlanmış kapılara da uygulanmakta. Yani önceden enerji tasarrufu amacı ile kullanılan döner kapılar , artık daha da işe yarar hale gelecek ve enerji bile üretebilecekler.



THE MAGLEV :Süper Güçlendirilmiş Mağnetik Rüzgar Türbini !

Çağımızdaki en büyük problemin enerji ve zaman olması insanları yeni arayışlara itmiş ve son yıllarda çokca adını duyduğumuz ; "süperiletken maddelerde görülen manyetik itme kuvveti (meissner etkisi)" teknolojisinin keşfine sebep olmuştur. Bu teknoloji ile çalışan en büyük ve inanılmaz buluş kuşkusuz "maglev trenleri"'dir. Aslında bu trenlerin çalışma prensibinin temeli: mükemmel diyamanyetik olmalarıdır. 1933 yılında , Messnir ve Ochsenfeld , bir metalin süperiletken olduktan sonra , içinden manyetik akım geçişine izin vermediğini gösterdiler. Şöyle ki tren hareket ettiğinde raydaki iletkenlere verilen elektrik akımı bir itme gücü oluşturur ve tren 100km/h hızı aştığı anda , tekerlekleri içe katlanır ve hat üzerinde havlanmaya başlar, yani tren, sürtünmesiz bir ortamda hattın üzerinde adeta uçmaya başlar. Enerji tasarrufu için de ısınan mıknatıslar bir soğutma sistemi soğutulur.

İşte bu inanılmaz teknoloji ; ilk defa Beijing' deki Wind Power Asia fuarında bir rüzgar türbini üzerindeki uygulaması ile görücüye çıktı. Bu inanılmaz teknoloji ile geleneksel rüzgar tübinlerinin büyük sorunu olan ; dönmeye başlamak için mil yataklarında oluşan sürtünmeyi yenmeleri , bunun için de yüksek rüzgar hızlarına ihtiyaç duymalarının , sürtünmesiz maglev türbinleri ile çözüme kavuştuğu söyleniyor. Ayrıca şuanda dünya üzerinde bulunan en büyük rüzgar türbini ancak 5 MW enerji üretebilirken, geniş ölçülü bir maglev türbini 5 GW temiz enerji (kayıpsız) üretebilecek bu da 750.000 evin elektrik enerjisi demek.. Ayrıca üreticilerin vurguladığı çok önemli bir konuda şuanda kullanımda olan rüzgar türbinleri , sürtünmeden kaynaklanan bakımlara ve parça değişimlerine ihtiyaç duymakta oysa maglev türbini bu sürtünmeyi minimuma indirdiği için ömrü 500 yıl olarak biçilmiş..
Çin'de şuanda yapımına başlanmış olan maglev türbini dünya da enerji üretimi açısından yeni ufuklar açacağa benziyor....

Yeni Enerji Kaynağı : E.coli !

Dünya üzerinde insanların gayreti ile enerji kaynaklarımızı tüketmeye başlamışken , yeni enerji üretim şekillerinin keşfedildiğini duymak birazcık da olsun geleceğe karşı umutlarımızı güçlendiriyor. Texas A&M Üniversitesi Kimya bölümünün yaptığı yeni bir araştırmaya göre; daha önceden gıda zehirlenmeleri ile adını çokça duyduğumuz e.coli bakterisi , geleceğimizin enerji kaynağı olabilecek. Nasıl mı?
Araştırmacılar bakterinin genetik yapısını değiştirerek onun hidrojen üretebileceğini keşfettiler. Öyle ki doğal yollarla üretilenden 140 kat daha fazla.. Henüz daha ticari kullanım için çok erken olduğunu düşündükleri bu yöntemin gereksinimleri şeker ve e.coli bakterisi. Normalde zaten glikoz dönüştürme işlemini yapan bakteriyi , genetik oynamalarla bu işlemi çok aşırı miktarda yapması sağlandı ve böylece hidrojen üretimi , daha önce kullanılan pahalı yöntemlerden çok daha ucuza mal olmuş oldu. Araştırmacılara göre evlere kurulacak tanklarla bir evin elektrik ihtiyacı kolayca karşılanabilir. Henüz daha teori aşamasında olan bu sistem, enerji bakımından karanlık olan geleceğimizi birazcık da olsa aydınlatacağa benziyor...

Yürürken Cep telefonunuzu şarj edin !

Hepimiz değişen teknoloji ile yeni gereksinimlere ihtiyaç duymaya başladık ve hatta hayatımızdan artık asla çıkaramayacağımız bazı cihazlarımız var. Kölesi olduğumuz bu cihazlardan bazıları cep telefonları , iPodlar , mp3-mp4 çalarlar..vs. ve hepsinin ortak özelliği şarj edilmeleri.. Artık global ısınmadan bahsedilen son yıllarda enerji üretimi ve kullanımı üzerine hep daha green yöntemler aranmaya başlamışken yeni şarj yöntemleri de gündemdeki yerini korumakta... Son olarak solar taşınabilir paneller ile ya da ufak rüzgar jeneratörleri ile şarj edebilme yöntemlerini görmüştük ama Alex Drinkwater ın son olarak geliştirdiği "Walking cell charger " bu konuda atılan yeni bir adıma işaret ediyor. Yani artık ne rüzgara ne de güneşe ihtiyaç durmadan sadece yürüyerek ya da koşarak telefonunuzu şarj edebilirsiniz...
Çalışma prensibi de bir o kadar kolay;Diz ekleminin hareketlerinden çıkan biyoenerjiyi , elektriğe çevirerek cihazlarınızı şarj ediyor.
Bu sistemin özellikle askeri amaçla geliştirilip kullanılması hedefleniyor. Henüz daha hazırlık aşamasında olan bu sistemin üreticileri , herkese çok faydalı olacağı görüşündeler..

Windows 7

Microsoft, Windows 7 ile 1992'den beri üstünde bulunan yükten kurtulmayı hedefliyor. Aslında Vista sonrası Windows hakkındaki tartışmalar yıllar önce başlamıştı. Ancak herkesin odak noktası Vista olduğu için fazla ilgi görmüyordu. Vista'nın çıkmasıyla birlikte dikkatler bir sonraki Windows'a kaymaya başladı yani önceleri "Blackcomb" kod adını taşıyan ve daha sonra "Vienna" olarak adlandırılan ve son olarak Microsoft'un belirlediği son ismi ile Windows 7...

Microsoft'tan konu ile ilgili bir açıklama yapılmamasına rağmen medyada dolaşan bilgilerden anladığımız kadarı ile Windows 3.1'den bu yana süregelen, görev çubuğu ve Windows Explorer'dan oluşan kullanıcı arabirimi artık tarihe karışacak. Düşünülen yeni kullanım yöntemi ise Microsoft Surface: Kullanıcı dosyaları ve klasörleri sanki masanın üstünde duruyormuş gibi yönetebilecek. Dokunmatik ekran sayesinde sanal bir yığın içinden Word dokümanlarınızı veya kameradan fotoğraflarınızı ekrana yükleyebileceksiniz. Senelerden beri aşina olduğumuz fare-klavye ile kontrol tamamen ortadan kalkabilir.

Hatta Microsoft yöneticileri daha da fazlasını istiyor ve Windows'un temeli olan çekirdeği yeniden inşa etmeye çalışıyor. MinWin olarak adlandırılan yeni çekirdek 25 MB sabit disk ve 40 MB RAM'a ihtiyaç duyacak. Püf nokta ise Modülleştirme... MinWin sadece temel fonksiyonları sunuyor ve kullanım amacına göre yeni modülleri ekliyor. Sonuç olarak MinWin aynı prensiplere göre masaüstü bilgisayarlarında, PDA'larda ve akıllı telefonlarda kullanılacak. Bu ay çıkacak olan Windows Server 2008 de buna benzer bir temel üzerine geliştirildiği söyleniyor yani minimum çekirdek kurulumu mevcut. Yönetici isterse bunun üzerine mail, yazıcı ve web sunucusu ekleyebiliyor.

Sonuç olarak Windows 7 ile Microsoft büyük bir adım atmak istiyor. Bunu yeni bir çekirdeğin ve kullanıcı arabiriminin geliştirilmesinden anlayabiliriz. Bu devrimsel işletim sistemi için ne kadar sevinilse de şu unutulmamalı: Zaman uçup gidiyor. Ocak ayının ortasında ilk öncül sürüm (Milestone 1) küçük çapta bir topluluk için yayımlandı. Bazı kaynaklara göre Windows 7 2009'un ikinci yarısında çıkabilir. Fakat geliştiriciler Windows 2000, Windows Server 2003 ve Windows Vista'da fazla iyimser davranmışlardı ve yayımlanma tarihini sürekli ötelemişlerdi. Microsoft bu tarz bir olaya kesinlikle bir kez daha mahal vermemeli. En azından firma-müşterileri yayımlanma tarihine güvenebilmeli. Geriye sadece şu kalıyor: Umarız Microsoft çok fazla şey vaat etmemiştir ve 2010 sözünü tutmak için kısa vadede Windows 7'den birçok önemli özelliği çıkartmaya çalışmaz.



Kaynak : CHIP , Hürriyet

Kablosuz Elektrik İletimi ! Artık rüya değil ama güvenli mi?

Popular Science dergisinin ocak sayısında verdiği habere göre ABD'deki Massachusetts Institute of Technology (MIT) uzmanları, elektrikle çalışan cihazlara kablo kullanmadan uzun mesafelerden enerji iletmeyi sağlayacak yeni bir yöntem geliştirdi. Kablosuz elektrik sözcüklerinden yola çıkarak "WiTricity" adını verdikleri bu sistem; çok basit bir yöntemle çalışıyor;

Duvara asılan bir converter devre sayesinde(A) ; normal frekansı 60 Hz olan şebeke akımı 10 MHz e çevriliyor ve bu devre , iletimi sağlayacak mağnetik alanı oluşturacak bobini besliyor (B). Dağıtım bobini içerisinde titreşen akım , 10 MHz lik mağnetik alan indüklemeye başlıyor.


Alıcı bobini (C) , tamamen aynı boyutta ve aynı rezonansta olabilecek yapıda olan bir bobin ve mağnetik alanı algıladığı anda aynı frekansla indüklenebilmekte.Dolayısı ile mağnetik alan aracılığı ile o da indüklenmiş oluyor yani elektrik iletimi tamamlanmış oluyor.

10 MHz frekansta elde edilen akım tekrar converter devre yardımı (D) ile 60 Hz e çevriliyor ve 60 W lık lambayı yakabiliyor.

Araştırmacılar, bu yöntemle; bir enerji kaynağının oluşturduğu ve belirli bir alanı doldurabilen elektromanyetik dalgalar sayesinde, bu alan içinde bulunan tüm elektrikli cihazlara şu anda 3 metreden enerji iletilmesinin mümkün olduğunu, yeni araştırmalarla bu mesafenin daha da artırılacağına inandıklarını söyledi.

Bilim adamları, bu yeni enerji iletim sisteminin özellikle geri dönüşümü sorun olan batarya probleminin çözümü için kullanılabileceğini belirttiler. Buna karşın, elektromanyetik dalgalarla enerji iletim yönteminin bazı araştırmalara göre kansere yol açabilecek olması, sistemin yararlılığı konusunda ise endişe yarattı.